Kürdili Hicazkâr

IMG_7714_1200

Müzisyen muhabbetlerinde “En Sevdiğimiz Makamı” sormak âdettendir.
Ne ilginç, özellikle Türk Müziği ile iştigâl eden mûsikişinasların çoğunun bu soruya cevâbı “Kürdili Hicazkâr” olmuştur…
Aslında niye şaşırıyorum ki?..

Türk Müziği repertuarına baktığımızda gerek şarkı gerek saz eseri; bırakın kötü bir Kürdili Hicazkâr, vasat bir Kürdili Hicazkâr eser bulmak bile çok zordur. Sanki o bestekârı gereken müzikaliteye ve olgunluğa getirmeden kendini besteletmeyen bir makamdır Kürdili Hicâzkar…

1850’li yıllarda müziğimizin dâhi ve mucit bestekârlarından Hacı Arif Bey’in belki de müziğimize en büyük armağanıdır Kürdili Hicazkâr…
Zâten bu makamda bestelediği eserlere baktığımızda içinde:
Gurub Etti Güneş Dünya Karardı,Muntazır Teşrifine Hazır Kayık gibi şahâne eserlerin bulunduğu 30’a yakın şarkı görüyoruz…

Fakat Türk Müziğinin şahlandığı yılların 20.yüzyıla denk geldiğini kabul edersek, bu mükemmel makamı en iyi işleyen bestekârlardan ilk aklıma gelen Yusuf Nalkesen oluyor…
Avuçlarımda Hâlâ Sıcaklığın Var, Saymadım Kaç Yıl Oldu, Söyle Naz mı Bu Kaş Çatış, Ayrılsak da Berâberiz gibi hârika şarkılar, Yusuf Nalkesen ustamızın bu makama karşı olan aşkının bir ıspatı olmalı…

Kezâ Rum bestekârlarımızdan Lavtacı Hristonun repertuarımıza kazandırdığı ve fasılların vazgeçilmez şarkılarından Karşıyakada İzmirin Gülü ve Gidelim Göksuya, bu makamın en nâdide eserlerindendir.
Münir Nurettin’in Endülüste Raks, Avni Anıl’ın Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un,Selahattin İnal’ın Dertleri Zevk Edindim, Alâeddin Yavaşça’nın Geçmesin Günümüz Sevgilim Yasla, Bâki Duyarlar’ın Seni Ben Ellerin Olsun Diye mi Sevdim, Zekâi Tunca’nın İmkânsız, Sadi Hoşses’in Yıldızlı Semalardaki Haşmet, Bimen Şen’in Yüzüm Şen Hatıram Şen, Muzaffer İlkar’ın Ne Senin Aşkına Muhtaç Ne Esirin Olacağım yine bu makam zevkinin eşsiz ürünleridir…
Saz Semâileri arasında ise Tatyos Efendi ve Reşat Aysu’nun Kürdili Hicazkar Saz Semâileri, âdeta cennetten çıkmadır…

KÜRDİLİ HİCAZKÂR…
Her ne kadar Türk Müziği nazariyatında”Kürdi” makamının”Rast”(sol perdesi) üzerindeki şeddi (göçürmesi) olarak anlatılıyorsa da, ilgisi yoktur.
Çünkü adından da anlaşılacağı üzere, Hicazkâr makamının “Kürdili” yâni (si bemollü) hâlidir. Aslında bir “Şed”(Transpoze) makam değil,
“Mürekkep”(Birleşik) bir makam olarak ele alınması daha isâbetli olur.
Çünkü Gerdaniye (Tiz Sol) üzerinde Zirgüleli Hicaz ile birlikte, Rast ve Neva üzerinde Uşşak yapma geleneği de bu makamın en karakteristik
özelliklerindendir. Bâzen bu perdeler üzerine “Saba’yı” da katar…
Bu, bizim bildiğimiz “Kürdi” makamı özelliklerinin çok dışındadır…

MAKAM = Kat,Mevki…(TDK)
Niye bizim ses dizilerimize “MAKAM” denmiş? Eski ustalarımız bu oluşumlara niye bu kadar önem atfetmiş? Niye her birine ayrı bir kimlik kazandırmış?
Ben size söyleyeyim…
Eğer 10 tane Kürdili Hicâzkar esere aşık olursanız,o makamın kokusu mezara kadar burnunuzda tüter… O renk, gözünüzü kapatsanız bile parlaklığını yitirmez… O koku, burnunuz tıkalı bile olsa her yerden ulaşır size…
O makama âşık olmaya görün…