Günlük konuşmalarımız içinde yer alan boş sohbetleri, geyikleri, dedikoduları, maç yorumları veya hiç bir sonuca varmayan siyasi tartışmaları düşünüyorum da,’ müzik’ neredeyse tamamen ‘gündem dışı’.
Müzik ile ilgili konuşmalar bile, daha ziyade ‘sözde’ o işi temsil eden kişilerin magazinel haberleri veya dedikodularından ibaret.
Halbuki, eğer bir olgu, ‘muhabbet konusu’ olmayı hak edecek ise, bu önce ‘müzik’ olmalı. Çünkü dünyanın neresinde doğarsak doğalım, insanı en çok etkileyen ve her gün yaşantısında yer alan, ve doğumdan ölüme bize eşlik eden ‘müzik’tir. Neticede dünya bizi bir ninni ile ağırlıyor, bir sela veya bir ağıt ile uğurluyor.
Müzik hem cazibesi, hem de tedavi edici ve insan ruhuna dinginlik bahşeden etkisi ile, sadece sanat dalları arasında değil, diğer tüm olgular arasında insanlığın ‘vazgeçilmezi’ olmayı başarabilmiş ‘yegane’ olgudur.
Bir ana sanat olarak da, diğer bütün sanat dallarını besleyen yine ‘müzik’tir. O’nsuz dans, sinema veya tiyatro düşünülemeyeceği gibi, edebiyatı da besleyen yine ‘müzik’tir. Bir şiir bile, o’na uygun bir ‘müzik’ ile daha anlamlı hale gelebiliyor.
Kelam’ın en güzel ve en etkili hali, ancak bir ‘şarkı’ olduğunda ortaya çıkabiliyor ve kitlelere ulaşabiliyor. Eğer Münir Nurettin Selçuk, ‘Dönülmez Akşamın Ufkundayım’ı bestelememiş olsaydı, Yahya Kemal’in bu ‘gizemli’ şiirini ‘kaç kişi’ bilecekti, ve o şiir nasıl bu kadar ‘etkili’ olacaktı.
Bütün sanat dalları arasında, kuramsal olarak en zengin, literatür’ü ve repertuarı en geniş olan ‘müzik’tir. Doğal olarak, eğitimi en uzun süren ve en meşakkatli olan yine ‘müzik’tir. Bütün sanat dalları arasında, tür, çeşitlilik ve branş açısından en zengin olanı ‘müzik’tir.
Ayrıca diğer bütün sanat dalları, araç-gereç veya gerekli ortamı mecbur kılarken, müziğin böyle bir derdi yoktur. Yürürken, araba kullanırken, mutfakta salata yaparken, her ortamda bir şarkı söyleyebilir, veya ıslık çalabilirsiniz, yüreğinizi götürdüğünüz her yere, onu da götürebilirsiniz.
En etkili motivasyon yolu ‘müzik’tir. Bütün dinler, müziğin etkisini ve gücünü kullanmış, onu mabetlerine ve ritüellerine taşımışlardır.
Askerler, ordular bile onun cesaretlendirici etkisini tarih boyunca kullanmışlardır. Kitleler kendilerini ifade ederken bazen bir marş, bazen bir maç tezahüratı, bazen bir doğum günü şarkısı olarak yine ‘müziği’ kullanmışlardır.
Firmalar ürünlerini ‘müzik’ ile tanıtmaktadır, siyasi partiler propagandalarını ‘müzik’ ile yapmaktadır.
Kültürlerin veya ulusların kendi kimliklerini ortaya koyması yolunda, en ‘etkili’, en ‘hünerli’ ve en ‘gurur duyulacak’ olanı yine ‘müzik’tir. Mesela ben İspanyol kültürünü ‘Flamenko’ ile anmak isterim,’Boğa Güreşi’ ile değil.
İnsan beyninin ne kadar fonksiyonel olduğunu ‘en iyi’ anlayabileceğimiz alan müziktir. Bilim değil! Bir senfoni dinlediğimizde, birbirinden bağımsız hareket eden yaylı, bakır nefesli, tahta nefesli, piano, vurmalılar ve daha bir çok ‘unsur’u da birlikte dinliyoruz. (Sadece ‘yaylı’ dediğimizde bile,beş farklı unsurdan bahsediyoruz.)
İnsan Ruhu’nun ne kadar zengin ve ufku’nun uçsuz bucaksız olduğunu yine ‘müzik’ gösterir bize.
‘Deha’ denilen yaratıcı güç, ‘hayran edici marifetini’ en ‘mucizevi’ şekilde ‘müzik’ yoluyla gösterir bize.
İnsanın kendini ‘sanat’ ile ifade etmesi yolunda, o’na en geniş, en uçsuz bucaksız dünyayı sunan yine
‘müzik’tir.
Müzik Allah’ın lisanıdır…. Hz.Mevlana (Biz deseydik ‘kafir’ ilan edilirdik!)
Tabii ki ‘müziği en iyi, yine ‘o’nun kendisi anlatır’, kelimeler değil.
Ancak, ömür boyu birlikte olduğumuz ve beslendiğimiz bu yüce mefhum, acaba sohbet konularımızın hiç olmazsa, ‘birazına’ dahil olmayı hak etmiyor mu?
Birileri’nin yüzündeki botoks, baldırındaki selülit kadar konuşsaydık bari!